7 Aralık 2015 Pazartesi

Yalnız

 Masanın üstünde su bardağı vardı. Yaşlanmış kadın suratı gibi çizgi, çizgi olan tahta masanın üstünde... Ekmek kırıntıları, dökülmüş tuz, yapışkan hale gelmiş ufak parçacıklar, yol kurmuş tek sıra halinde gel git yapan karıncalar, biraz nem biraz rutubet ve birazda keder kokuyordu.

 Örümcek ağları avizenin üstünü kaplamışlardı. Dolaplar tozluydu. Sessizlik öyle bir hakimiyet kurmuştu ki içerisine, derinlik ölçülebilirlikten çıkmıştı. Ev, anılar gibi kararmıştı. Yağmur öncesi gökyüzü nasılda ağlamaklıdır ve ağlayamaz da içine atarya göz yaşlarını, tamamiyle böyleydi burası.

 Bastığım yerler gıcırdıyordu. Sanki üstüne biri basmamış ve bu durumdan dolayı biraz hamlamış bir insan gibiydi. Aile bireyleri ölmüş. Sen ölmüş ve ben de ölmüştüm. Arkamızda kalan evimiz kapkara kalmıştı. Sence bir ölü pişman olabilir miydi? Hayatımda hiç bir soruya bu kadar net ' hayır ' demek istediğini hatırlamıyordu. Ölüler vardı. Ölüler ağlar mıydı? Ağlamaklı gibi oldu ve duvarın içinden geçti. Yollardan, kaldırımlardan, köprülerden ve insanların içinden geçti. Zaman, zaman biraz yükseldi, İnsanlara, şehre ve evine yukarıdan baktı. Yaşarken de her şey değişiyordu ve kendisi aynıydı. Tıpkı ölüykende olduğu gibi...

 Mezarına gitti. Topraktan içeri girdi ve gözlerini kapadı.



 







4 Aralık 2015 Cuma

Kötü

 Botuyla bastığı toprak iyice yumuşamıştı. Neredeyse içinden kan fışkıracak kadar insan kanıyla sulanmıştı. Barut kokusu burnundan hiç ayrılmamıştı.

 Etrafına baktığında parçalanmış insan vücutlarını, kopmuş elleri, kolları ve bacakları, askerlerin midelerinden sarkmış bağırsakları, parçalanmış üstünde yanık izi olan tişörtleri, tam anlamıyla ölmemiş insanların iniltilerini ve bağırışlarını duyuyordu.

 Bir cesedi ayağıyla hafifçe itti. Adamın elleri silahına öyle bir kenetlenmişti ki, ölüyken bile savaşıyordu. Gökyüzünde ki uçakların sesleri artık, kulağını rahatsız etmeyen bir hal almıştı. Bir insan yaptığı uçağın altına neden bomba yüklerdi? Etrafına baktı. Kendini iyi veya kötü hissetmek olarak tanımlayamıyordu. Artık hislerin tanımlanamadığı bir dönemdeydi. His yoktu. Düşünmek yoktu. Sadece eylem vardı. İnsanın tanrılaştığı bir andı; tamamiyle eylem halinde olması. Yürüdü. Uzunca bir süre yürüdü. Birazcık rahatamak istedi. Arazide bir kaya parçası gördü. Arkasına geçti. Usulca sırtını dayadı. Ayaklarını uzattı. Silahını kendisine yakın bir yere yatırdı. Derin bir nefes aldı. Hafifçe fermuarını açtı. Arkasından da düğmesini ve elini attı. Kendisini okşarken tam ereksiyon bile olamadan boşaldı. O sırada aklından onlarca kadın geçti. Şimdi biraz daha rahatlamış hissetmişti. Fermuarını kapadı. Ayağa kalktı ve şarjörünü kontrol etti. Pekte hali kalmamıştı.

 Olduğu yerde bakınırken bir inilti geldi kulağına. Kafasını çevirdi ve nereden geldiğini anlamaya çalıştı. Adam tam kelimeleri kuramıyor, sadece inliyordu.Sese doğru yaklaştı ve bir adamı eğilerek omzundan tuttu.Onu tek hamlede yüzüstü çevirdi. İnliyen adamı bulmuştu. Suratına baktı. Silahı göğsüne dayadı ve kafasını yana çevirdi. Tek el ateş etti. Artık inilti gelmiyordu. Çünkü o kötüydü ya da kötü olmak istiyordu. Yine de insanlar arkasından ne kadar düşünceli bir insan acı çekmesin diye öldürdü dediler...