19 Ocak 2016 Salı

Anahtar

 Elini cebine attı ve anahtarını çıkardı. Baş ve işaret parmağının birleşmesi ile yaptığı sürtünme hareketi bazen sadece anahtarlıktan tutup sallayarak bulduğu evin anahtarını, dış kapının anahtarından ayıran bir seramoniydi. Yok, yok bu bir parmak sporuydu.

 Açılan kapının içine giren anahtar, önce dişlileri kaldırmış sonrada üstüne giymişti. Öncesinde defalarca kez kendi etrafında dönmüştü ve yeri geldiğinde durmasını hep bilmişti. Şimdi oradan çıktığı gibi kapının öbür tarafına yerleşmişti. Kendi etrafında dönüp, tekrar durmuştu. 

 En sevdiği hareketsizliğe hafif sallandıktan sonra kavuştu. Bütün günün yorgunluğunu atmaya çalışacaktı. Ne de olsa cebin içinde bir o tarafa bir bu tarafa sallanmak, çantanın içinde soğuk bir şekilde durmasından, araba köşelerine atılmasından, masa üstlerinde görünmelerinden, salıncaktan düşmesine, bira açmasına ve  kaybedilmekten tekrar bulunmaya uzanan uzun bir hayat hikayesi vardı. 

 En büyük gücü kapıyı açmasıydı. En büyük kudreti kapıyı arkasından kullandığınızda sizi korumasıydı. Sizi hem kurtarıcı hem de koruyucu bir yönü vardı.

 Hayatınız boyunca aradığınız ya da olmak istediğimiz şey bir anahtardı ve çok sıkıcı bir hayatı vardı.