7 Aralık 2015 Pazartesi

Yalnız

 Masanın üstünde su bardağı vardı. Yaşlanmış kadın suratı gibi çizgi, çizgi olan tahta masanın üstünde... Ekmek kırıntıları, dökülmüş tuz, yapışkan hale gelmiş ufak parçacıklar, yol kurmuş tek sıra halinde gel git yapan karıncalar, biraz nem biraz rutubet ve birazda keder kokuyordu.

 Örümcek ağları avizenin üstünü kaplamışlardı. Dolaplar tozluydu. Sessizlik öyle bir hakimiyet kurmuştu ki içerisine, derinlik ölçülebilirlikten çıkmıştı. Ev, anılar gibi kararmıştı. Yağmur öncesi gökyüzü nasılda ağlamaklıdır ve ağlayamaz da içine atarya göz yaşlarını, tamamiyle böyleydi burası.

 Bastığım yerler gıcırdıyordu. Sanki üstüne biri basmamış ve bu durumdan dolayı biraz hamlamış bir insan gibiydi. Aile bireyleri ölmüş. Sen ölmüş ve ben de ölmüştüm. Arkamızda kalan evimiz kapkara kalmıştı. Sence bir ölü pişman olabilir miydi? Hayatımda hiç bir soruya bu kadar net ' hayır ' demek istediğini hatırlamıyordu. Ölüler vardı. Ölüler ağlar mıydı? Ağlamaklı gibi oldu ve duvarın içinden geçti. Yollardan, kaldırımlardan, köprülerden ve insanların içinden geçti. Zaman, zaman biraz yükseldi, İnsanlara, şehre ve evine yukarıdan baktı. Yaşarken de her şey değişiyordu ve kendisi aynıydı. Tıpkı ölüykende olduğu gibi...

 Mezarına gitti. Topraktan içeri girdi ve gözlerini kapadı.



 







4 Aralık 2015 Cuma

Kötü

 Botuyla bastığı toprak iyice yumuşamıştı. Neredeyse içinden kan fışkıracak kadar insan kanıyla sulanmıştı. Barut kokusu burnundan hiç ayrılmamıştı.

 Etrafına baktığında parçalanmış insan vücutlarını, kopmuş elleri, kolları ve bacakları, askerlerin midelerinden sarkmış bağırsakları, parçalanmış üstünde yanık izi olan tişörtleri, tam anlamıyla ölmemiş insanların iniltilerini ve bağırışlarını duyuyordu.

 Bir cesedi ayağıyla hafifçe itti. Adamın elleri silahına öyle bir kenetlenmişti ki, ölüyken bile savaşıyordu. Gökyüzünde ki uçakların sesleri artık, kulağını rahatsız etmeyen bir hal almıştı. Bir insan yaptığı uçağın altına neden bomba yüklerdi? Etrafına baktı. Kendini iyi veya kötü hissetmek olarak tanımlayamıyordu. Artık hislerin tanımlanamadığı bir dönemdeydi. His yoktu. Düşünmek yoktu. Sadece eylem vardı. İnsanın tanrılaştığı bir andı; tamamiyle eylem halinde olması. Yürüdü. Uzunca bir süre yürüdü. Birazcık rahatamak istedi. Arazide bir kaya parçası gördü. Arkasına geçti. Usulca sırtını dayadı. Ayaklarını uzattı. Silahını kendisine yakın bir yere yatırdı. Derin bir nefes aldı. Hafifçe fermuarını açtı. Arkasından da düğmesini ve elini attı. Kendisini okşarken tam ereksiyon bile olamadan boşaldı. O sırada aklından onlarca kadın geçti. Şimdi biraz daha rahatlamış hissetmişti. Fermuarını kapadı. Ayağa kalktı ve şarjörünü kontrol etti. Pekte hali kalmamıştı.

 Olduğu yerde bakınırken bir inilti geldi kulağına. Kafasını çevirdi ve nereden geldiğini anlamaya çalıştı. Adam tam kelimeleri kuramıyor, sadece inliyordu.Sese doğru yaklaştı ve bir adamı eğilerek omzundan tuttu.Onu tek hamlede yüzüstü çevirdi. İnliyen adamı bulmuştu. Suratına baktı. Silahı göğsüne dayadı ve kafasını yana çevirdi. Tek el ateş etti. Artık inilti gelmiyordu. Çünkü o kötüydü ya da kötü olmak istiyordu. Yine de insanlar arkasından ne kadar düşünceli bir insan acı çekmesin diye öldürdü dediler...

22 Kasım 2015 Pazar

Çoğunluk

Yeni bir hayat kurmaya çalışıyordu kendine ne yapsa üstüne oturmadığını düşünüyordu çok denedi şansını istediğimi bulurum diye ama artık zorlamaya gerek kalmadığını fark etmişti. Düzene ayak uydurup hayatını sürdürebilecek kadar para kazanmanın yeterli olduğunu biliyordu. Fazlası gereksiz, azı azdı. Düşündü, artık beyaz yakalı olma vakti. Daha bir kaç gün önce tezgahın arkasından yoldan geçen çeşit çeşit insanı izliyordu. Hepsinin farklı bir hikayesi olduğunu biliyordu ve aslında hepsinin Mutsuz olduğunu. Öyle ya da böyle, orada ya da burada Mutsuz. Saati fark etti 7.30. Şirketler ve kuralları. kural 1; İlk günden ise geç kalma! Kravatını taktı son bir kez kontrol etti camları, çöpü unutmamalıydı. Aldı. Kapıyı çekti ve çıktı. Metrobüse giden o yolda ne kadar uykusuz olduğunu düşündü. Şimdi yatakta olmalıydı . Akşam biraz daha erken yatmalıyım diye düşünmedi asla. Olmak istediğini oluyordu o aksamlarda. Çift kişilikli olmak zor olsa gerek. Bundan sonra daha zor.

Ve işte metrobüs, içinde para var mi acaba diye düşündü akbilini ne de olsa çok sık kullanmıyordu uzun zamandır. Denedi şansını, evet geçmişti turnikeden. Son bir kez düşündü kendini kalabalığa atmadan, basma kalıplığa girmeden önce son bir adımı kalmıştı. Kaçmalı mı yeniden? Direnmedi neyse o olacaktı. İstanbul' un o sevdiği karmaşasının, anlamsızlığının ve çarpıklığının parçasıydı artık. Sabah kapıyı çekip çıkmasından akşam trafiği atlatıp eve girmesine kadar tam bir düzen adamı gibi davranmalıydı. O da diğerleri gibi düşünmüyor, okumuyor, eleştirmiyordu. ya da mış gibi yapmasını iyi biliyordu. bu metrobüs neden bu kadar kalabalık diye düşünmedi mesela , insanlar buna neden ses çıkarmıyor. İşe zamanında gitse yeterdi. Görünüşe göre gidecekti de indi metrobüsten. yürümesi gerek iş yerine, son nefes alışları. Ve kapıdaydı derin bir nefes aldı. O büyülü kocaman ağır cam kapıyı açtı,bir adim ve artık içerideydi. Etrafa baktı bazı masalar hala boş dolu olanlarsa bostan farksız. Kim geldi diye çevrildi bir an gözler ve anında geri döndü anlamsız bilgisayar ekranına. Daha en baştan anladı burada olmak istemediğini. Kendine ait olan masayı buldu, oturdu, çantasını açtı ve bilgisayarını çıkarıp bir kez daha baktı etrafına. İstemiyordu ve istemeyeceğinden emindi. Mesai bitiminde alelacele topladı eşyalarını, bir an önce çıkması gerekti buradan. Nefes almak istiyordu. Hemen bir sigara yaktı koşar adımlarla uzaklaşıyordu. İlk metrobüsü aldı ve ev.. Koltuğa bıraktı kendini. Düşünmek bile istemiyordu. Ama böyleleri için düşünmemek çok zor hatta imkansız. Ait olmama hissi o kadar fazla ki bu dünyaya, sen kimsin neden bunu yapıyorsun yapma sen o değilsin diyen biriyle yaşıyorlar kafalarında. O ve içindeki o. Her neyse. Artık bir Clark Kent idi, nasıl yazıldığını bile bilmiyorum diye düşündü. Clark Kent deyince sıradan bir süper kahraman hikayesi beklemeyin burada. Kendi yarattığı çifte hayatlı kahraman, Sabahları havalı gözlüğü ve ceketiyle müşteri toplar, akşamları ise siyah tişörtü ve kotuyla gecenin en karanlığına kadar dans ederdi bir yandan, djin playlistine aldırmadan kendi müzikleriyle kafasında. Toparlandı yerinde. evet Buyum ben dedi, hazırım artık oyuna. başlasın ve bitsin. Nereye gitsem diye düşündü. bir kaç mesaj attı sağa sola. Cevap yok.. Başlarım böyle ise dedi, kendi kendine yetmesini biliyordu. Aldı hırkasını çekti kapıyı ve çıktı. Önce uğranacak yer belli. Artık uçmaya hazır. Bir kaç bira ve tamam etraf dönüyor, kendi sabit. Sonsuzluk, dans ve diğerleri.. Bu gece nasıl bitecek? Nasıl biterse bitsin o buydu böyle yaşayacaktı sabahı, o alarm sesini düşünmek istemiyordu. Yok etti bütün dünyayı birası, müzikleri ve kafası artık yalnızdı. Bir taksiye atladı eve girdi. Ve döngüye girdiğini hissetmişti. Karanlık, düşler ve alarm!!



Mürettebattan,

17 Kasım 2015 Salı

Duraksama

 Ayak parmaklarıma bakıyordum. Yorganın kenarından çıkmış, bir ayak. Öylece ayak parmaklarımı oynatıyordum. Donmuş, sessiz bir şekilde sadece bakıyordum çünkü bir şey düşünsem, devamında öyle cümleler dökülecekti ki... Bir eleştiri makinesine dönüşeceğimden emindim. Tarihsel sebep sonuçlar çıkaracağımdan ve gelecek ile ilgili hayal kurup bol bol post kelimesini kullanacağımdan da emindim.

 Gelişmekten, yaratmaktan, farklı olmaktan, ezenden, ezilenden, algı yönetiminden, aşktan, intikamdan, ondan, bundan, şundan, sokaktan, tarihten, aileden, toplumdan, kurallardan, düşünürlerden ve birçok şeyden... Parmaklarıma bakmaya devam ediyordum. Bir insan kendi gerçekliğinden kaçmak için bütün bunları, kendisine ne güzelde maske yapabiliyordu.

 Gerçeği sürekli inkar eden ben miydim? Kendi gerçeğimden daha ne kadar kaçabilirdim? Baktığım, eleştirdiğim ve irdelediğim şeyler kendimden başka kim olabilirdi?

 Sorular peş peşe gelmeye devam ediyordu. Durdum. Döndüm. Sonra yatakta uyuya kaldım. İşte bütün hikaye bu.


23 Temmuz 2015 Perşembe

D


 Canları acıyordu. Canları o kadar çok acıyordu ki, artık hissetmiyorlardı. Omuz omuza girmişler, ayakkabısız ayaklarıyla, dişsiz ağızlarıyla, yırtık kıyafetleriyle, öfkeli suratlarıyla, canına tak etmişliğin bilinci ve kararlığıyla yürüyorlardı. Üstlerinde hep bir kamera onları izliyordu. Teknoloji onların aleyhine çalışıyordu. Konformizm onlara her gün kan kaybettiriyordu.

 Planlar tutmamış, programlar iflas etmiş, liderler poster olmuş, müttefikler kırılmış, sistem kazanmış, para her yeri zapt etmiş, tanrı gözlerini yummuş, acılara karşı hissizleşmişler, olanlara karşı normalleşmişler, eşitsizlik; kimsenin yadırgamadığı bir düşünce olmuş, insanlar sadece kendini kurtarmanın formülünde hem fikir kalmış, sanat kontrol altına alınmış, kimlikler zedelenmiş, çocukların beyni yıkanmış, para ekonomisinin yarattığı özgürlük çıkış yolu tekleşmiş ve baskı;  beş duyumuza ulaşma ihtimali olduğu her hangi bir araçtan üstümüze iktidar kurmak için saldırmıştı.

 Yüzümüzü döndük güneşe, yüzümüzü döndük kadınlara, yüzümüzü döndük erkeklere, yüzümüzü aklınızda canlandırdığınız, dilinizde kelimelere döktüğünüz her şeye döndük, kendi yerimizde döndük, kendimizden döndük ve döndük...Dünya döndü. İnsan doğdu. İnsan öldü. Kan aktı. Kan aktı diyorum sana kan aktı. Acı çektiler. İnandıkları uğruna her şeyi mahvetmeyi göze aldılar. Can yaktılar diyorum sana can yaktılar. Üstlerine gittiler. Karşılarındakileri yıldırmak için elinden geleni artlarına koymadılar. Bunları toplumsal temellere dayandırdılar. Güldüler, küçümsediler ve acıdılar. Ne olduğunu, ne olacağını ve ne olması gerektiği hakkında sonsuz düşünce üretmeye kalkıştılar. Tıkandılar. Tek yol vardı. Ta ki bütün insanoğlu yaşadığı sürece değil, bütün insan oğlu ölene dek değişim...

Çünkü yok edilmesi gereken tek kavram değerdir!




8 Temmuz 2015 Çarşamba

Genel Geçerliliğiniz

  Hiç bükülmeyen fikirleriniz var. Hiç sıkılmayan düşünceleriniz var. Bütün ilişkilerinizde çıkar var.

  Size baktığım zaman öğüresim geliyor.

  Estetik kaygınız, kusursuzlukla birleşiyor. Kusursuzluk anlayışınız televizyonda gördüğünüz, internette gördüğünüz, dışarıda gördüğünüz ve hakkında bir sik bilmediğiniz görüntülerden oluşuyor. Görüntüsüne ve vücut çizgilerine baktığınızda onu bir mağazada satılmakta olan bir eşya olarak tanımlıyor beyniniz.

  Satın almak istiyorsun ve sahip olmak istiyorsun. Bunu yaparken de kendi fikrini dikte ediyorsun bir cansıza ya da canlının cansızlaştırılması için uğraşıyorsun. Sen sadece sahip olunması zor olan şeyleri sevdiğini sanıyorsun. Sen satılık birisin. Sen kendini bir şey sanan bir mahluksun. Sen sadece çıkarların için hareket eden bir bencilsin. İğrenç gülüşlerinin arkasında yatan ben zekiyim ve ben hayatımda bu ana kadar şunları yaparak böyle biri oldum duruşun, senin hayatta olmuş ama olamamış kişiliğinin, bize sunduğu boktan bir hediyesin. Sen içine tükürüldüğünde o tükürüğü yutansın. Sen üstüne düşünülmeyecek kadar genel, sen üstü kapatılmayacak kadar çok, sen, sana diyorum. Hey! Sen! Haydi siktir git!

3 Temmuz 2015 Cuma

İtler

  Yüksek sesle bağırıyor, elinde sopasıyla koşuyordu.

  -Dur! Dur ulan, it oğlu it!

  Peşinde kendisi gibi düşünen, kimine göre bir maşa, kimine göre vatanperver, kimine göre yokluğunda hırsızlığın ve ahlaksızlığın yol gezdiği, kimine göre beyinleri yıkanmış bir kitle hep beraber koşturuyorlardı... Bütün öfkelerini onu yakaladıkları zaman üstüne boşaltacaklardı. Kimine göre gariban, kimine göre yatakta başarısızdılar ve kimine göre adamın hası idiler. Koşuyorlardı. Kendisi gibi olmayan herkesi yok etmek için koşuyorlardı. İnandıklarını herkese dayatmak için koşuyorlardı. Hoşgörü gösterilmesini isteyenler için kayıt dışındaydılar. Tarihte bir kahramanları yoktu. İçlerinde neler olur neler biter bilenleri yoktu. Tacizci idiler,  satılık idiler, neler olmadılar ki?

  Sonunda kaçan insanı yakaladılar. Adam yere doğru kapaklandı.Sırtına, kafasına, karnına, beline defalarca vurdular, Suratından kanlar fışkırdı. Vurulan yerler kan kırmızısı koyuluğunu geçmiş morarmıştı. Kitle adamı orada bırakmış, hızlı adımlarla uzaklaşmıştı. Kadınlar ve erkekler ' cık, cık ' diyerek olayı büyük zevkle izlemiş, bir kaç yardımsever görünümlü tipte adama yardım etmişti. Olan olmuştu.

  Entellektüelimiz gazetesini almak için büfeye gitti. Aldıktan sonra ana sayfasına baktı. Her zaman ki gibi siyasi zırvalıkları ve satılan kadın bedenlerinin fotoğraflarını gördü. İkinci sayfayı çevirdi, "Taksim' de Linç" yazıyordu.


1 Temmuz 2015 Çarşamba

Umut

  Yatağında uzanmış, gözlerini sabahın aydınlığına açmıştı.Yorganı başının yarısına kadar çekmiş, vücudunun hiç bir tarafının yorgan dışarısına  çıkmayacak şekilde, kendini gizlemişti. Yatağının yakınında, yerde içinde iki, üç yudum su kalmış su bardağı, bir kaç gün öncesinden kalma ayaktan çıkartılıp aceleyle sağa sola atılmış, çiftinin nerede olduğu bilinmeyen çoraplar, hafif ter kokusu sinmiş tişörtler, odanın köşelerinde birikmiş toz kütleleri, dün geceden üzerine attırdığı ve sabah çöpe atarım diye düşünerek masanın üstüne koyduğu, sararmış ve katılaşmış peçete, dışarıdan bakıldığında yer yer bir biriyle uyumlu döşenmiş geometrik şekillere ve etnik temalara sahip bir odanın ortasında, ağzı susamış, sürekli geçmişi düşünen ve arada bundan kurtulup gelecekte kendisini bir kahraman olarak görendi.

  Her şeyin düzeleceğine sonuna kadar inanıyordu ama her şeyin mahvolması ve direncini kaybetmesi her zaman ki gibi bir an meselesi, ufacık bir çıtırtının oluşturacağı deprem başlangıcıydı.

  Fikirleri kum fırtınası altında kalmış, alnında oluşan ufak ter yuvarlakları yer, yer büyümüş ve bir yol gibi şakaklarından inmişti. Tedirginliği ayak parmaklarının ucuna kadar kararsızlığıyla birleşmişti. Pişmanlıklar bütün vücudunu sarmış, her gün bir öncekini tekrar eden işkenceler haline gelmişti. Tek başına hiçbir meseleye yön verememesi, onu eritiyordu.

  Yavaşça yorganı üstünden kaldırdı. Esneyerek kalktı yatağından, yavaş adımlarla balkonun kapısını açtı. Kapıyı açmasıyla rüzgar suratını okşadı.Bu sefer aklından hiç bir şey geçmiyordu. Sürekli aynı şeyleri düşündüğünün uzun zamandır farkındaydı. Ellerini balkonun demirine yasladı. Aşağıya doğru baktı önce. Sonrasında da yukarıya doğru baktı. Derin bir nefes aldı ve gözlerini bir süreliğine kapadı. Ayaklarını demirin öbür tarafına attı ve kollarını açıp bıraktı kendini... Artık umut edilecek bir şey yoktu!

23 Haziran 2015 Salı

Göz

  Issız sokağında hızlı adımlarla evine doğru yürüyordu. Bir ara arkasına dönüp bakmak istedi ama cesaret edemedi. Nefes alış verişi gittikçe hızlanmış,asfaltın üstünde yürüyen ürkek bir canlı haline bürünmüştü. Elektrik direklerinin yamukluğu, bir kaçının çalışmaması, bazılarının yanıp yanıp tekrar sönmesi, yan sokakların ıssızlığı, nefes alışverişinin hızlanması, kontrol edemediği el kol hareketleri, aklından geçirdiği korku senaryoları, gittikçe incelen cesareti ve kırılan omurgasıydı gerçekliği...

  Yalnızlık onu boş sokaklarda, daha bir görünmez hale sokuyordu. Halbuki o kadar da yalnız değildi. Yerde toprağı kapatmış siyah bir asfalt, perdeler ile içerisi gizlenen salon,
mutfak ve odalar, kafasını yukarı kaldırdığında alabildiğine giden bir sonsuzluk, köşe başlarında ki çöp yığıntıları, duvarda ki yazılar ve resimler kendisine çok daha öncesinde aynı yerde farklı zamanlarda kimlerin oralarda olduğunu anımsatmayacak kadar suskundular. Zaten kendisi de bir korkaktı. Hep izlendiğini düşünmüş hep de birilerini örnek alıp izlemeyi amaç edinmişti. Acaba gerçekten orada mıydı? Bu kadar önemli olduğu hissini ona kim yüklemişti? Orada öldürülse yaşadığı hayatın eksikliği kendisi dışında kimin umurundaydı? O yüzden izliyorlardı kendilerini ve kendi kendilerini... Önem katıyorlardı kendi yaşantılarına... Güvence altına alıyorlardı et parçası vücutlarını ve kodlanmış beyinlerini...

  Sanki bir bokmuş gibi...

11 Haziran 2015 Perşembe

Para

  -  Paranın bir güç olduğunu kabul edersek, öz güveni ve karakteri tam oturtabiliriz. Dış etkenleri görmezden gelirsek iç güdümüz bizi direk kendisine çekecektir. İki temel iç güdü vardır. Bunlarda hayatta kalmak ve üremek. Yani para. Uzatma işte her şey para...

  -  Sana karşı falan çıkarım belki,böyle derin bir konuşmaya gireriz. Oradan bir şey bulduğumuzu sanırız. Doğruyu bulmaya çalışırız. Sonra ona da karşı çıkar kısır döngüler içinde kavruluruz. Hayaller aleminde sihirli bir yolculuğa çıkarız. Oradan Dünya ya tepeden bakarken bir bakarız ki arkamızda koca bir evren. Kapkaranlık ve o kadar büyük ki... Hiç evrene tepeden bakmayı denedin mi?

  -  Uzatma!

10 Haziran 2015 Çarşamba

Panik

  Gerçekten çok muazzam konuştunuz.Sizi tüm dikkatimle dinledim.Harikaydınız.Sizi anlatan tek kelime buydu,harikaydınız.
  Gözlerini açtı.Yorucu günün sabahına isteksiz uyanmıştı.Olağanca yavaşlığıyla yatağından kalktı.Ayaklarını yere bastı.Gözlerini ovuşturarak mutfağa kadar yürüdü. Kahve yaptı.Salona geçti, oturdu.Bilgisayarını açtı ve bilgisayar açılırken aklından o gün neler yapması gerektiğini düşündü ama bilgisayar açılmıyordu ekranda sürekli bir çizgi gidip geliyordu.Telefonuna baktı birileriyle irtibat kurabilmek için ama telefonda çalışmıyordu.Hızlı adımlarla pencereye yöneldi.Pencereyi açmak istedi.Ne yazık ki o da açılmadı.Kapı çaldı.Kapıdan duyduğu ses onu uzun zamandır bu kadar mutlu etmemişti.Koşturarak kapıya gitti.Kapıyı da açamadı.Kapıya vurdu.Defalarca vurdu ve tekmeledi.Bağırmak istedi fakat sesi hiç çıkmıyordu.Gözlerini kapadı ve ağlayarak kapının yanına doğru düştü.Sonra gözlerini açmak istedi.Sanki göz kapakları birbirine bir madde ile yapıştırılmıştı.Artık yerde iyice uzanmıştı.Hiç bir şey yapamadığını ve bunun neden olduğunu düşünüyordu.Yerde bir nevroz geçirmiş bütün gücünü kaybetmiş ve bütün bunların neden olduğunu anlamamıştı.Zaten ne anlamıştı bu zamana kadar neyi de anlamamıştı hiç bu kadar belirgin hissetmemişti.Hayatınızda yaptığınız ve her gün yaparken niye yaptığını sorgulamadığınız şeyleri kaybetmek sizi önce tedirgin etmiş olsa da bunları yapmayarak özgürleşmenin bir yolu var mıydı?Yapmak mı özgürlüktü yoksa yapmamak mı?Kavramlar,sürekli zıtlık kavramları ve kısır döngüler içinde dönerek sizi kendinize bir bokmuş gibi hissettirmeye daha ne kadar devam edecekti?Size özgürlüğün acısız,hatasız ve harika olduğu anlamını kim yüklemişti?Ulaşabildiği tek şey masanın üstündeki bir kupa kahvesiydi.Yerde apalayarak (emekleyerek) masaya kadar ulaştı.Kahveyi eliyle aradı ve buldu.Bir yudum içti ve kupayı hızlıca kafasına vurdu.Kupa kafasında dağılmış,kafasından hafif bir sıcaklık hissetmiş arkasından derinden bir ağrı...Ayağa kalktı ve olağan gücüyle kendisini duvara doğru vurdu.Defalarca kafasını duvara vurdu,vurdu,vurdu...Yere doğru tekrar düştü,gözleri kapalı,her yer karanlık...Bu sefer pencere bile kapalı!

9 Haziran 2015 Salı

kırılmA

  Rüzgar suratına vurmuş, gözleri kapanmış, karşı durduğu kendisi yavaş yavaş değişiyordu. Durmak bir değişim çığlığı olmuş, ayaklarını bastıkları topraktan fışkıran dallar, onu yavaş yavaş ele geçiriyordu. Bu sefer bir şeyin kırıldığını anlamak için bir çıt sesi duymanıza gerek kalmamıştı ama kafanızın içinde çalan alarmlar, ziller, kapı zilleri, telefon zilleri, cep telefonu alarm saatleri, temiz duruşunuz, gülen yüzleriniz, elbiseleriniz, ayakkabılarınız ve gördüğüm o kadar çok şey var ki sanki hepsi durmuş. Kontrol ediliyorlar ayaklarına bağlanmış dallar onlara hükmediyor. Hepsi durmuş sende durmaya başlıyorsun. Sende duruyorsun ama şimdi baksam aşağıya karanlık, yukarıya baksam yine karanlık şöyle bir tur atsam kendi etrafımda kop koyu...kırılıyorsun. Kırılacaksın! Daha çok kırılacaksın çünkü patronlar kapıları kapatmış!

21 Nisan 2015 Salı

Baskı ve İnat

  Elimizde silah olanlara gökyüzünden bombalar yağıyor. Yüzü yere bakanların beyinleri kontrol altında. Baskı her yerde,bizi inatla kontrol altına almaya çalışıyorlar. Kulaktan kulağa fısıldıyoruz. Biz o düzene g-i-r-m-e-y-e-c-e-ğ-i-z! Biz kim miyiz? Bizler hiçleriz. Hiç tanışamadığınız ve görmezden geldiğiniz hiçler. İçinden bu düşünceleri geçirdi ve kapıyı açmaya çalıştı.Kapı kilitliydi. Tek ihtimal vardı; kapıyı kırmak. Kapıya baktı ve kapıda kendisini gördü. İşte o zaman anladı insanın sadece kendisiyle sınavının olduğunu.

16 Nisan 2015 Perşembe

Başlangıç

  Yapılanlar,yapılması gerekenler,yapılacaklar ve yapı.Hatta ve hatta yap.İşte kendi küçük dünyamızda ki oyuncaklarımız.Dünya da bizde küçük isek, tamamlamak istediklerimiz üstüne tanım koyduklarımız bunlar birer kapı ise,belirlenen kelimeleri konuşuyor çizilen hayatlarda rol almak zorunda kalıyorsak evet kapılar kapalı ama içerisi derin...Gel çıkma o kapıdan hatta girme.Kapı yok,oda yok,Bunlar birer sanrı.Olması gereken sen ve ben değiliz.Bırak bu belirsizliğe kendini,sürüklen.Kus.Boşalt içini,belkiler silinsin,amalar yok olsun.En sevdiğim de 'keşke'...Kim daha çekici olabilir ki keşke kadar...

  Bir mum yaktım;çok kapılı en aşağıda ki odada.Gördüğüm sadece gölgem.Onunda suratı yok.Ama ne yaparsam onu yapıyor.Önce suratından vazgeçeceksin.Bir gölgesin,yapılanları yapıyorsun.Kendini gördükçe unutuyorsun;bir gölge olduğunu.Suratından vazgeçebilir misin?Tabii ki cevap verme...Kapılar kapalı.Oda havasız.Mum birazdan sönecek.Hem daha yeni başladık!