23 Temmuz 2015 Perşembe

D


 Canları acıyordu. Canları o kadar çok acıyordu ki, artık hissetmiyorlardı. Omuz omuza girmişler, ayakkabısız ayaklarıyla, dişsiz ağızlarıyla, yırtık kıyafetleriyle, öfkeli suratlarıyla, canına tak etmişliğin bilinci ve kararlığıyla yürüyorlardı. Üstlerinde hep bir kamera onları izliyordu. Teknoloji onların aleyhine çalışıyordu. Konformizm onlara her gün kan kaybettiriyordu.

 Planlar tutmamış, programlar iflas etmiş, liderler poster olmuş, müttefikler kırılmış, sistem kazanmış, para her yeri zapt etmiş, tanrı gözlerini yummuş, acılara karşı hissizleşmişler, olanlara karşı normalleşmişler, eşitsizlik; kimsenin yadırgamadığı bir düşünce olmuş, insanlar sadece kendini kurtarmanın formülünde hem fikir kalmış, sanat kontrol altına alınmış, kimlikler zedelenmiş, çocukların beyni yıkanmış, para ekonomisinin yarattığı özgürlük çıkış yolu tekleşmiş ve baskı;  beş duyumuza ulaşma ihtimali olduğu her hangi bir araçtan üstümüze iktidar kurmak için saldırmıştı.

 Yüzümüzü döndük güneşe, yüzümüzü döndük kadınlara, yüzümüzü döndük erkeklere, yüzümüzü aklınızda canlandırdığınız, dilinizde kelimelere döktüğünüz her şeye döndük, kendi yerimizde döndük, kendimizden döndük ve döndük...Dünya döndü. İnsan doğdu. İnsan öldü. Kan aktı. Kan aktı diyorum sana kan aktı. Acı çektiler. İnandıkları uğruna her şeyi mahvetmeyi göze aldılar. Can yaktılar diyorum sana can yaktılar. Üstlerine gittiler. Karşılarındakileri yıldırmak için elinden geleni artlarına koymadılar. Bunları toplumsal temellere dayandırdılar. Güldüler, küçümsediler ve acıdılar. Ne olduğunu, ne olacağını ve ne olması gerektiği hakkında sonsuz düşünce üretmeye kalkıştılar. Tıkandılar. Tek yol vardı. Ta ki bütün insanoğlu yaşadığı sürece değil, bütün insan oğlu ölene dek değişim...

Çünkü yok edilmesi gereken tek kavram değerdir!




8 Temmuz 2015 Çarşamba

Genel Geçerliliğiniz

  Hiç bükülmeyen fikirleriniz var. Hiç sıkılmayan düşünceleriniz var. Bütün ilişkilerinizde çıkar var.

  Size baktığım zaman öğüresim geliyor.

  Estetik kaygınız, kusursuzlukla birleşiyor. Kusursuzluk anlayışınız televizyonda gördüğünüz, internette gördüğünüz, dışarıda gördüğünüz ve hakkında bir sik bilmediğiniz görüntülerden oluşuyor. Görüntüsüne ve vücut çizgilerine baktığınızda onu bir mağazada satılmakta olan bir eşya olarak tanımlıyor beyniniz.

  Satın almak istiyorsun ve sahip olmak istiyorsun. Bunu yaparken de kendi fikrini dikte ediyorsun bir cansıza ya da canlının cansızlaştırılması için uğraşıyorsun. Sen sadece sahip olunması zor olan şeyleri sevdiğini sanıyorsun. Sen satılık birisin. Sen kendini bir şey sanan bir mahluksun. Sen sadece çıkarların için hareket eden bir bencilsin. İğrenç gülüşlerinin arkasında yatan ben zekiyim ve ben hayatımda bu ana kadar şunları yaparak böyle biri oldum duruşun, senin hayatta olmuş ama olamamış kişiliğinin, bize sunduğu boktan bir hediyesin. Sen içine tükürüldüğünde o tükürüğü yutansın. Sen üstüne düşünülmeyecek kadar genel, sen üstü kapatılmayacak kadar çok, sen, sana diyorum. Hey! Sen! Haydi siktir git!

3 Temmuz 2015 Cuma

İtler

  Yüksek sesle bağırıyor, elinde sopasıyla koşuyordu.

  -Dur! Dur ulan, it oğlu it!

  Peşinde kendisi gibi düşünen, kimine göre bir maşa, kimine göre vatanperver, kimine göre yokluğunda hırsızlığın ve ahlaksızlığın yol gezdiği, kimine göre beyinleri yıkanmış bir kitle hep beraber koşturuyorlardı... Bütün öfkelerini onu yakaladıkları zaman üstüne boşaltacaklardı. Kimine göre gariban, kimine göre yatakta başarısızdılar ve kimine göre adamın hası idiler. Koşuyorlardı. Kendisi gibi olmayan herkesi yok etmek için koşuyorlardı. İnandıklarını herkese dayatmak için koşuyorlardı. Hoşgörü gösterilmesini isteyenler için kayıt dışındaydılar. Tarihte bir kahramanları yoktu. İçlerinde neler olur neler biter bilenleri yoktu. Tacizci idiler,  satılık idiler, neler olmadılar ki?

  Sonunda kaçan insanı yakaladılar. Adam yere doğru kapaklandı.Sırtına, kafasına, karnına, beline defalarca vurdular, Suratından kanlar fışkırdı. Vurulan yerler kan kırmızısı koyuluğunu geçmiş morarmıştı. Kitle adamı orada bırakmış, hızlı adımlarla uzaklaşmıştı. Kadınlar ve erkekler ' cık, cık ' diyerek olayı büyük zevkle izlemiş, bir kaç yardımsever görünümlü tipte adama yardım etmişti. Olan olmuştu.

  Entellektüelimiz gazetesini almak için büfeye gitti. Aldıktan sonra ana sayfasına baktı. Her zaman ki gibi siyasi zırvalıkları ve satılan kadın bedenlerinin fotoğraflarını gördü. İkinci sayfayı çevirdi, "Taksim' de Linç" yazıyordu.


1 Temmuz 2015 Çarşamba

Umut

  Yatağında uzanmış, gözlerini sabahın aydınlığına açmıştı.Yorganı başının yarısına kadar çekmiş, vücudunun hiç bir tarafının yorgan dışarısına  çıkmayacak şekilde, kendini gizlemişti. Yatağının yakınında, yerde içinde iki, üç yudum su kalmış su bardağı, bir kaç gün öncesinden kalma ayaktan çıkartılıp aceleyle sağa sola atılmış, çiftinin nerede olduğu bilinmeyen çoraplar, hafif ter kokusu sinmiş tişörtler, odanın köşelerinde birikmiş toz kütleleri, dün geceden üzerine attırdığı ve sabah çöpe atarım diye düşünerek masanın üstüne koyduğu, sararmış ve katılaşmış peçete, dışarıdan bakıldığında yer yer bir biriyle uyumlu döşenmiş geometrik şekillere ve etnik temalara sahip bir odanın ortasında, ağzı susamış, sürekli geçmişi düşünen ve arada bundan kurtulup gelecekte kendisini bir kahraman olarak görendi.

  Her şeyin düzeleceğine sonuna kadar inanıyordu ama her şeyin mahvolması ve direncini kaybetmesi her zaman ki gibi bir an meselesi, ufacık bir çıtırtının oluşturacağı deprem başlangıcıydı.

  Fikirleri kum fırtınası altında kalmış, alnında oluşan ufak ter yuvarlakları yer, yer büyümüş ve bir yol gibi şakaklarından inmişti. Tedirginliği ayak parmaklarının ucuna kadar kararsızlığıyla birleşmişti. Pişmanlıklar bütün vücudunu sarmış, her gün bir öncekini tekrar eden işkenceler haline gelmişti. Tek başına hiçbir meseleye yön verememesi, onu eritiyordu.

  Yavaşça yorganı üstünden kaldırdı. Esneyerek kalktı yatağından, yavaş adımlarla balkonun kapısını açtı. Kapıyı açmasıyla rüzgar suratını okşadı.Bu sefer aklından hiç bir şey geçmiyordu. Sürekli aynı şeyleri düşündüğünün uzun zamandır farkındaydı. Ellerini balkonun demirine yasladı. Aşağıya doğru baktı önce. Sonrasında da yukarıya doğru baktı. Derin bir nefes aldı ve gözlerini bir süreliğine kapadı. Ayaklarını demirin öbür tarafına attı ve kollarını açıp bıraktı kendini... Artık umut edilecek bir şey yoktu!